Gülşah GÜLKAN

Tarih: 28.07.2025 17:39

BU HAFTA NELER İZLEDİM!

Facebook Twitter Linked-in

Pırıl pırıl bir günden hepinize merhaba çok sevgili okuyucularım. Bu hafta havalardan dolayı akşamları Ediz’i parka götürmek dışında neredeyse evden çıkmadım diyebilirim.

Daha önce de bahsettiğim üzere benim bağlı çalıştığım ajans İstanbul’da, dolayısıyla özellikle böyle sıcak havalarda evden çalışmanın ne kadar büyük bir nimet olduğunu söylemesem olmaz. 

Gündüz de evde olduğum için işten arta kalan vakitlerde ya da işle beraber bol bol bir şeyler izlemeye ve okumaya çalışıyorum. Siz de bu sıcak havalarda evinizden çıkmadan kültür-sanat aktivitelerinden mahrum kalmak istemiyorsanız hadi gelin bu hafta neler izlemişim hep beraber bakalım.

GELECEĞE MEKTUPLAR’I TEK OTURUŞTA İZLEDİM

Lise zamanlarım ve 90’ların 2000’lerin başı hayatımın en özel ve en güzel zaman dilimlerinden biri olduğu için özellikle dönem lise projeleri her zaman çok ilgimi çekiyor. En son Aşk 101’i böyle keyifle izlemiştim. Bu sefer bir günümü Netflix’te yayınlanan 8 bölümlük mini dizi Geleceğe Mektuplar’a ayırdım.

Gökçe Bahadır, Pelin Karahan, Onur Tuna ve Erdem Şenocak’ı buluşturan Geleceğe Mektuplar dizisi Edebiyat Öğretmeni Fatma Ayar’ın Edebiyat Kulübü öğrencilerinden 20 yıl sonraki kendileri için bir mektup yazmalarını istemesiyle başlıyor ve akabinde olaylar ilk aşk, ilk heyecan ve ilk hayal kırıklığı çerçevesinde gerçekleşiyor. 

20 yıl sonra bir araya gelen gençlerin ardında bıraktıkları sır perdesi aralanarak hiç beklenmedik olaylarla sonuçlanıyor. İnanın bana hikayesi o kadar güzel ve akıcı ki 8 bölüm nasıl geçiyor hiç anlamıyorsunuz bile. 

Bu diziyi izledikten sonra aynı şeyi biz yapsaydık ve kendimize 20 yıl sonrası için mektup yazsaydık nasıl olurdu diye düşünüyor insan. Öyle bir mektup olsaydı sanırım ben tam da şu sıralar açmak durumunda olurdum. 20 yıl öncesini bilmem ama şu an bir zamanlar hayal ettiğim ne varsa tam da ortasındayım çok şükür, bunu bilmek ve olan her şeye teşekkür etmek o kadar kıymetli ki. Biz şu an olduğumuz kişiysek bir zamanlar yaşadığımız çocukluk ve gençlik sayesindedir. Dünyaya bu yaşta gelmediğimizi sık sık hatırlayalım o bize yeter de artar.

MATERİALİSTS’İ SONUNDA İZLEDİM

Birçok kültür-sanat ve film platformlarında karşıma çıkan ve uzun zamandır izleme listemde olan Materialists’i geçen hafta izledim ve sanırım filmi çok yüksek bir beklentiyle izlediğimi kabul etmeliyim.

Pedro Pascal yaptığı işler ve look’larıyla son dönemde büyük bir ilgiyle takip ettiğim aktörlerden. Metarialists’i de sanırım bu yüzden büyük bir heyecanla izledim.

Lucy (Dakota Johnson) bir çöpçatan firmasında çalışan bir ara bulucudur ve uygun kişileri birbiri için bularak ideal çifti oluşturmaya çalışır. Bunu yaparken tamamen somut kriterler üzerinden ilerleyen Lucy’nin yolu Harry (Pedro Pascal) ile kesişir. Hem maddi hem de manevi anlamda kusursuz erkeği bulduğunu düşünen Lucy eski sevgilisi John’u (Chris Evans) geride bırakabilecek midir?

Filme çok bayıldığımı söylemesem de günümüz modern dünyasında ilişki ararken sadece somut kriterlere odaklanan kişiler için bir eleştiri niteliğinde olan film sadece Pedro Pascal’ın eşsiz oyunculuğunu görmek için bile izlenebilir.

PARTHENOPE; HANİ ŞU SEVDİĞİMİZ ESKİ FİLMLER TADINDA

Paolo Sorrentino tarafından ortaklaşa yazılan, üretilen ve yönetilen 2024 yapımı bir İtalyan-Fransız filmi Parthenope’yi henüz geçtiğimiz akşam izledim. Dilimize ‘’Su Perisi’’ olarak çevrilen film Mayıs 2024'te prömiyerini yaptı ve 77. Cannes Film Festivali'nde Altın Palmiye için yarışmak üzere seçildi. Festival filmlerini izlemeyi her zaman çok severim. Sıra dışı hikayeleri ve akışlarıyla sıradan filmlerden bariz bir şekilde ayrılan bu filmler, odamızdan dünyaya bambaşka bir yerden açılan bir pencere gibi.

Parthenope adıyla müstesna olarak denizde doğuyor, yani hayata gözlerini suda açıyor. Güzelliği ile dikkat çeken ama kaybolarak kendi dünyasını keşfe çıkan Parthenope hayat boyu güzelliğinin faturasını ödüyor ve anlam arayışına devam ediyor.

Film ağırlıklı olarak Capri’de geçiyor ve 1950’den günümüze olan zamanı aktarıyor. Filmin hikayesi, geçiş sahneleri, yaz mevsiminin güzelliği ve biricik Capri manzarası bile içinizi ısıtmaya yetiyor da artıyor bile.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —