MÜELLİFSİZ YAZILAR


ZENGİNLER FAKİRLER İÇİN NE YAPIYOR?

BÜYÜK TURAN


Her gün haberlerde, sosyal medyada, reklamlarda zenginlerin dünyasına bir pencere açıyoruz. Lüks arabalar, özel davetler, ihtişamlı bağış geceleri… Bir yanda bolluk içinde yaşayanlar, diğer yanda geçim derdinde kıvranan milyonlar.
Peki, zenginler fakirler için gerçekten ne yapıyor?
Yoksa “yardım ediyor” görüntüsü altında, yalnızca vicdanlarını mı rahatlatıyorlar?

GÖSTERMELİK YARDIM MI, GERÇEK DERT ORTAKLIĞI MI?

Bazı zenginler her yıl belirli miktarda bağış yapıyor, sosyal sorumluluk projelerinde görünüyor, iftar çadırlarında fotoğraf çektiriyor. Elbette bu yardımların kimseye zararı yok. Ama sorun şu:
Bu yardımlar yoksulluğu azaltıyor mu, yoksa sadece yoksulluğun üzerini mi örtüyor?
Bir koli gıda, bir battaniye, bir burs elbette değerlidir. Ama fakirliğin köküne inmediğiniz sürece, bu yardımlar sadece “geçici pansuman” etkisi yaratır.

Zenginler, gerçekten fakirlerin de zenginleşmesi için kafa yoruyor mu?
Yani bir çocuk nasıl daha iyi eğitim alır, bir aile nasıl kendi gelirini yaratır, bir genç nasıl kendi işini kurabilir — bu sorularla ilgileniyorlar mı?
Çoğunlukla hayır. Çünkü bu soruların cevabı, bazen mevcut düzenin değişmesini gerektiriyor.
Ve o düzen, zenginlerin lehine işliyor.

VİCDANIN PR HALİ

Zenginlik, artık sadece servet değil; bir “gösteri alanı”.
Bir zengin, fakire yardım ettiğinde bile bunu hikâyeleştirmeyi, “paylaşılabilir” hale getirmeyi biliyor.
Bir fotoğraf, birkaç cümle, ardından alkışlar…
Vicdan artık bir PR stratejisine dönüşmüş durumda.
Gerçek yardım sessiz olur, kamera çağrılmaz, paylaş tuşuna basılmaz.
Ama bugün, yardım bile “algı yönetimi”nin bir parçası.

GERÇEK YARDIM: PAYLAŞMAK DEĞİL, FIRSAT EŞİTLEMEK

Fakirlerin de zenginleşmesi için yapılacak en büyük iyilik, eşit fırsat yaratmaktır.
Bir çocuğa gıda kolisi vermek değil; onu iyi bir okula gönderebilmek, eğitimine destek olmak, geleceğini değiştirmektir.
Bir gence iş bulmak değil; iş kurabileceği ortamı, sermaye erişimini ve güvenli ekonomik zemini sağlamaktır.
Ama bunlar zahmetli işlerdir, sabır ister, plan ister.
Kısa vadede fotoğraf vermez, uzun vadede adalet getirir.
Belki de bu yüzden, pek tercih edilmez.

ZENGİNLER ASLINDA FAKİRLERDEN DAHA ÇOK NE İSTİYOR?

Fakirliğin tamamen ortadan kalkması, sistemin dengesini de değiştirir.
Bugün birçok büyük servet, ucuz iş gücü, yüksek tüketim ve sınırlı erişim üzerine kuruludur.
Fakirler ne kadar az kazanırsa, zenginlerin iş modeli o kadar kârlı kalır.
O yüzden zengin, fakirin tamamen kurtulmasını değil, kontrollü şekilde yaşamasını ister.
Yani fakir aç kalmasın ama tok da olmasın.
Fakir mutsuz olmasın ama umutla bağlı kalsın.
Bu “denge”, düzenin sessiz sigortasıdır.

GERÇEK ZENGİNLİK PAYLAŞTIKÇA DEĞİL, EŞİTLEDİKÇE ARTAR

Bugün toplum olarak unuttuğumuz bir gerçek var:
Gerçek zenginlik, başkalarının da insanca yaşadığı bir dünyada anlamlıdır.
Bir mahallede bir kişi zengin, yüz kişi fakirse; orada refah değil, adaletsizlik vardır.
Zengin, fakirin yükselmesi için çaba göstermedikçe, kendi zenginliği de “etik bir boşlukta” kalır.
Unutulmamalı ki;
Fakirlik sürdükçe, zenginlik utanmalıdır.
Zenginler fakirlerin yükünü taşımak zorunda değil, ama yoksulluğun sistematik olarak yeniden üretilmesine sessiz kalmamakla yükümlüler.
Yoksa bir gün, o lüks arabaların geçtiği yolların kenarında, suskun değil, öfkeli kalabalıklar birikir.
Ve o zaman artık ne gösteriş, ne bağış, ne de PR yeter…