Bazı duygular vardır, insanı insan olmaktan çıkarır; başka bir hâle, başka bir varoluşa taşır.
Sevgi bunlardan biridir.
Sevdiğin birini düşünürken, aklın kalbini geçemez artık. Mantık duvarı yıkılır, yerini bir teslimiyet alır.
“Varlığının tiryakisi, yokluğunun hastasıyım.”
Ne güzel anlatır değil mi bu hâli?
Ferdi Abi…
Tiryaki… Yani alışkanlık değil, mecburiyet.
Bir nefes gibi, bir damla su gibi. Onsuz olunmaz, olunsa da yaşanmaz.
Sevginin bir bağımlılığa dönüşmesi kötü bir şey midir peki?
Eğer sevgi, çıkarın değil, saf bir yüreğin ürünü ise; o zaman bu tiryakilik bir esaret değil, varoluşun anlamıdır.
Birini sevmek, onunla aynı gökyüzüne bakarken bile nefesin aynı ritimde olmasıdır.
Uzakta olsa da, “orada olduğunu bilmek” bile kalbe huzur verir.
Ama yokluğu…
İşte o yokluk, hastalık gibi çöker insanın üzerine.
Ne yediğinin tadı kalır, ne uykunun. Gözlerin dolu dolu olur ama ağlamazsın; çünkü ağlamak bile yetmez o eksikliği anlatmaya.
“Beni senden mahrum etme, gözlerinin hastasıyım.”
İşte burada sevgi artık bir dua hâline gelir.
Bir sevgiliden değil, bir hayattan istekte bulunur insan:
“Beni o güzelliğin, o iyiliğin, o sıcaklığın yokluğuna mahkûm etme…”
İnsan sevdiği kadar insandır derler.
Sevdiğinin gözlerinde kendini görebiliyorsan, işte orada insanın özü parlar.
Ama o gözler kapanırsa, dünya kararır.
Belki de bu yüzden “gözlerinin hastasıyım” demek, birine değil, hayata yakarıştır.
“Sevgim yüce dağlar kadar, içimde volkan kaynar…”
İşte aşkın doğası burada gizli.
Yüzeyde sükûnet, derinde fırtına.
Aşk, içten içe yanmaktır; ama dışa belli etmemek.
Bir yanın “sus” der, diğer yanın “anlasın” ister.
Bir kelimeyle sarsılır, bir bakışla dağları yerinden oynatırsın.
Ama asıl mesele, o sevgiyle ne yaptığındadır.
Aşk seni büyütüyorsa, olgunlaştırıyorsa, susmayı öğretiyorsa;
artık tiryakilik bir hastalık değil, yaşamanın sebebidir.
Belki de bu yüzden bazı duygular anlatılmaz.
Bir bakışta, bir nefeste, bir sessizlikte gizlenir.
Kelimeler yetmez…
Ama yine de yazarsın, çünkü yazmak da bir dua gibidir:
“Varlığının tiryakisi, yokluğunun hastasıyım…”
Belki duyar, belki hissetmez.
Ama senin içinde bir şey, her seferinde yeniden doğar.
Rahmetli Ferdi Tayfun’a selam olsun! Gençlik yıllarımızda çokça dinlediğimiz, arabeskin krallarından belki de başta gelen isim. Evet o ve Müslüm Baba… Nasıl unuturuz ki…Rahmetle anıyorum.





