MÜELLİFSİZ YAZILAR


SOSYAL YARDIM DEĞİL, SOSYAL GÜVENCE GEREK

BÜYÜK TURAN


Ekonomik dalgalanmaların, yüksek enflasyonun ve artan yaşam maliyetlerinin gölgesinde geçen son yıllar, toplumun geniş kesimlerini sosyal yardımlara her zamankinden daha bağımlı hale getirdi. Markete giden, fatura ödeyen, kirasını dengelemeye çalışan herkes aynı soruyu soruyor: “Bu düzen böyle nereye kadar devam edecek?”

Sosyal yardımlar elbette devletin bir görevidir. Zor durumda olanı korumak, kimsenin aç ve açıkta kalmamasını sağlamak, sosyal devlet olmanın temel koşuludur. Ancak bugün geldiğimiz noktada yardımlar, geçici bir destek olmaktan çıkıp kalıcı bir ihtiyaç haline gelmeye başladı. Bu da aslında daha büyük bir sorunu işaret ediyor: gelir adaletsizliği ve refahın tabana yayılmaması.

Bir aileye verilen gıda kolisi, bir kişinin aldığı yakacak yardımı ya da bir öğrencinin faydalandığı burs; günümüz şartlarında elbette kıymetlidir. Kimse küçümseyemez. Fakat gerçek şu ki, sosyal yardımlar yoksulluğu azaltmıyor, sadece erteliyor. Oysa ihtiyaç olan, insanları yardıma muhtaç olmaktan çıkaracak güçlü bir ekonomik düzendir.

İhtiyaç sahiplerinin sayısının artması, toplumun yoksullaşmasının göstergesidir. Bir ülkede sosyal yardım bütçesi büyüdükçe bu, her zaman başarı hikâyesi değildir; bazen de derinleşen ekonomik sorunların sessiz itirafıdır. Çünkü ideal olan, insanların sosyal yardımlara ihtiyaç duymadan, emeğinin karşılığını alarak yaşayabilmesidir.

Sosyal yardımlar düzenli bir nefes olabilir, fakat kalıcı bir çözüm değildir. Kalıcı olan; nitelikli istihdam, adil ücret, sürdürülebilir ekonomi ve güçlü bir sosyal güvenlik sistemidir. Yani vatandaşın “yardım almadan ayakta durabileceği” bir düzen.

Yeni bir yıla girerken toplumun en büyük dileği aslında çok net:
Sosyal yardım değil, sosyal güvence. Yardıma ihtiyaç duymadan yaşamını sürdürebileceği bir ekonomik denge.

Bir ülkenin gücü, yardım kuyruklarının uzunluğu ile değil, kimsenin yardıma ihtiyaç duymadığı bir düzenle ölçülür.