Bu hafta size Trakya’dan değil de ülkenin bir ucundan bir ucuna, gezi ve etkinlik önerileri ile geldiğim şehirden yazıyorum. Çok uzun zamandır gidip görmek istediğim iki kadim şehri görmenin keyfiyle size naçizane önerilerimi yazmak istedim. 2025’te en çok yapmak istediğim şey daha fazla seyahat edip daha fazla yer görmek.
Umarım bu dileğimi sevdiklerimle ve en önemlisi sağlıkla gerçekleştirebilirim.
ZEUGMA’NIN EV SAHİBİ: GAZİANTEP
Gaziantep, hem gastronomi hem de turizm sektöründe ülkemizde oldukça önemli bir lokasyon. Çok uzun zamandır seyahat hedeflerimden biri olan Gaziantep’e ucuz uçak bileti bulduğum için spontane bir şekilde gitmeye karar verdim. Tabii ki Ediz’i de bu seyahatime ortak ettim, sonuçta oğlum en yakın arkadaşım. Liseden beri yakın bir kız arkadaşım ve onun oğluyla beraber cumartesi sabah yollara düştük ve pazar gece seyahatimizden geri döndük.
Bu şehirle ilgili en çok beğendiğim şey kesinlikle Zeugma Müzesi ve Çingene Kızı. Adeta büyülendim diyebilirim. Farklı bir şehre gideceğim zaman daima sanatsal ve tarihi yerleri odak noktama alırım. Zeugma sanırım gezdiğim şehirlerdeki en güzel müzelerden biriydi, yolunuz düşerse görmeden dönmeyin derim.
Gaziantep tarihin yanı sıra bir gastronomi şehri malumunuz üzere. Oraya kadar gitmişken İmam Çağdaş’ta kebap ve Koçak’ta baklava yemeyi, Bakırcılar Çarşısı’nı gezmeyi ve 500 yıllık mağara kafeyi görmeyi unutmayın.
BİR DİĞER GÜZİDE ŞEHİR: ANTAKYA
Hepimizin üzüntüyle hatırladığı ve hala hafızalarımızda yer edinen 6 Şubat depreminden sonra Antakya’yı hiç görmemiştim. Kim bilir, belki de hep o bildiğim ışıl ışıl haliyle hatırlamak istedim. Fakat işim dolayısıyla yolum geçen hafta Antakya’ya düştü. Eskiden hareketli olan o çarşının yerinde şimdilerde enkazlar ve yeniden yapılmaya çalışılan binaların inşaatları var ve şehir kocaman bir toz bulutu halinde. Fakat ona rağmen birçok medeniyetin beşiği olan Antakya şehri büyüsünden hiçbir şey kaybetmemiş.
Biz gittiğimizde iletişim faaliyetlerini yürüttüğümüz The Museum Hotel Antakya’da konakladık. Milattan önce 2.000’li yıllara kadar dayanan ve günümüze kadar gelen birçok tarihi eserin üzerinde konumlanan otelde kalırken adeta yüzyıllar arasında yolculuk yapıyorsunuz. The New York Times’ın ‘’Dünyada Görülmesi Gereken 52 Yerden Biri’’ olarak tavsiye ettiği The Museum Hotel Antakya’ya mutlaka yolunuzu düşürün ve bu benzersiz deneyimi birebir yaşayın.
Antakya’ya gitmişken Meşhur Nedim Usta’nın Yeri’nde humus, bakla ve Hatay döneri yemeyi ve Petek Pastanesi’nden dönüşte sevdiklerinize hediye etmek üzere kömbe almayı unutmayın.
BİR SOLUKTA OKUMALIK BİR KİTAP: HAYAT İMKANSIZ
Matt Haig özellikle Gece Yarısı Kütüphanesi kitabıyla adını tüm dünyaya duyurmuş son dönemin popüler yazarlarından biri. Gece Yarısı Kütüphanesi’ni büyük bir keyifle okuduktan sonra Hayat İmkansız’ı da aynı şekilde okumak istedim ve tam da tahmin ettiğim gibi yine su gibi akan bir kitap oldu.
Grace Winters, hayata küsmüş emekli bir matematik öğretmeni. Günlerini televizyon izleyip kitap okuyarak, beyninin körelmemesi için bulmaca çözerek geçiriyor. Bir zamanlar üstüne titrediği bahçesine bile ilgisini kaybetmiş. Yalnız, yapayalnız hissediyor.
Yıllardır görmediği ve haber almayı beklemediği bir arkadaşının ona bir Akdeniz adasındaki köhne evini miras bıraktığını öğrenince, Grace bir planı ya da cebinde bir ada rehberi olmadan, aklında sorular ve tek yön uçak biletiyle, kendini İbiza’da buluyor.
Grace Winters’ın heyecan dolu ütopik hayatının anlatıldığı; yalın ve akıcı anlatımıyla dikkat çeken bu kitabı herkese tavsiye ederim.