MÜELLİFSİZ YAZILAR


İÇİMİZDEKİ KARAKTERİ AÇIĞA ÇIKARAN İKLİM: SOKAK HAYVANLARINA BAKINCA KİM OLDUĞUMUZU GÖRMEK

BÜYÜK TURAN


Bazı insanlar vardır; içinde sakladıkları karanlığı gün yüzüne çıkarmak için yalnızca uygun bir iklime ihtiyaç duyarlar. Hava biraz sertleşsin, şartlar biraz gerginleşsin, toplumda küçük bir tartışma kıvılcımı ateşlensin… Hemen çıkar ortaya o habis, o pis ruh. Kötülüğün kulağına fısıldadığı, merhametle en ufak teması olmayan o zalim yan.

Bugün sokak hayvanları üzerinden yaşanan tartışmalar da tam olarak böyle bir iklim yarattı. Beslemenin yasaklanması ihtimali dillendirildiği anda, bazı insanların içindeki karakter kelimenin tam anlamıyla kendini gösterdi. Kimisi “nihayet kurtulacağız” diyerek sevindi, kimisi hayvanları değil, kendini korumaya yönelik bir panik yaşadı. Ama bir grup var ki; onların sesi, kalplerindeki karanlığın yankısı gibiydi.

Sokak hayvanlarıyla ilgili tartışmaların özünde bir “yaşam hakkı” meselesi olduğu sık sık göz ardı ediliyor. Oysa bu mesele, toplumun vicdan kapasitesini ve ahlaki dayanıklılığını sınayan ciddi bir testtir.

Hayata en zayıfın gözünden bakabilen, merhametini sadece insanla sınırlamayan, sokakta titreye titreye bakan bir canlının derdini kendine dert edebilen kişi; karakterini de, insanlığını da koruyabilmiş kişidir.

Ama ne yazık ki bazıları için sokaktaki hayvan “engel”, “tehlike”, “pislik” veya “yük”ten başka bir şey değil. Onların tek kaygısı konforları bozulmasın… Bir kap mama, bir avuç sevgi, bir milimetre empati dahi fazla geliyor.

Beslemeyi yasaklamak, aslında sorunu çözmek değil; göz önünden kaldırarak yokmuş gibi davranmaktır.

Çünkü sokak hayvanları bir günde ortaya çıkmadı; onlar, insanların sorumluluklarını yıllarca yerine getirmemesinin sonucu olarak var oldular.
Barınak kapasitesi yetersiz, kısırlaştırma planlaması zayıf, uzun vadeli hayvan refahı politikası yok.

Ve bütün bu eksikliklerin sonunda “suçlu” ilan edilen kim?
Sokakta yaşamaya mahkûm edilen hayvanlar.

Oysa hayvanı besleyen vatandaş, sistemin yapması gerekeni bazen cebinden, bazen zamanından, bazen yüreğinden vererek üstleniyor. Yasağın hedefinde ise çoğu zaman bu insanlar oluyor.

Toplumsal iklim gerginleştiğinde kötülüğün dili birden cesaret bulur.
“Sokakta ne işleri var?”
“Alın bunları götürün!”
“Besleyen suçlu olsun!”

Bu cümlelerin soğukluğu, yalnızca hayvanlara değil, insanlığın kendisine de zarar verir. Çünkü bu söylemler yaygınlaştıkça toplumun vicdan damarı yavaş yavaş kurur. Zira merhamet, bir kez yasaklarla törpülendi mi, geride insanı insan yapan pek az şey kalır.

Evet, sokak hayvanları konusunda çözüm gerekiyor. Ama çözüm asla zalimlikten, dışlamaktan, yok saymaktan geçmez.
Çözüm; bilimsel, uzun vadeli, uygulanabilir ve etik olmalıdır:

Etkin kısırlaştırma programları

Fonksiyonel ve kapasitesi artırılmış barınaklar

Yerel yönetim–STK–gönüllü işbirliği

Eğitim ve toplumsal farkındalık çalışmaları

Sorun var diye vicdanı yasaklamaya çalışmak, yangını suyla değil benzinle söndürmeye benzer.

Sokak hayvanlarıyla ilgili tartışmalar, aslında hepimizin aynasıdır.
Kimimiz bu aynada merhametini, şefkatini, paylaşma duygusunu görür…
Kimimiz ise içindeki karanlığı, bastıramadığı öfkeyi, en savunmasız olana bile acımasız davranabilme potansiyelini.

Kısacası, bu mesele hayvanlardan önce “insan”ı ele verir.

Ve belki de en çok bu yüzden, insanın içindeki karakteri ortaya çıkaran bu iklime dikkat etmek gerekir. Çünkü merhamet kaybolduğunda, geriye sadece o habis, o pis, o zalim ruh kalır.