Abdulhamit ALBEZ


İÇİMDEN BAŞKA BİRŞEY GELMİYOR

KARA KUTU


Bugün…

30 Ağustos Zafer Bayramı…

İçimden…

Başka hiçbir şey gelmiyor!

Sadece…

Zafer’e giden yolu düşünüyorum!

Yunan Ordusu’nun…

Bozguna uğratılışı!

 

30 Ağustos ama…

Zaferin yolunu açan asıl gün….

26 Ağustos…

Büyük Taarruz!

 

Milletin kahramanlığı…

Liderin…

Mustafa Kemal Atatürk’ün…

Dehası…

Zekasının ışıldaması…

Parlayıp düşmanı kör ettiği….

Askerin cesareti…

Mehmetçiğin….

Gözüpek oluşu…

Bütün bunların…

Aynı anda….

Vuku bulduğu…

26 Ağustos Büyük Taarruz’un da…

Yaşandığı gündü!

 

“Ey yükselen yeni nesil, gelecek sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk; onu yükseltecek ve sürdürecek sizsiniz…” 

 

1924’te…

Cumhuriyetin ilanın hemen ardından….

Dumlupınar’da…

30 Ağustos Zafer Bayramı kutlanır!

İşte…

Orada…

Büyük Önder…

Gazi Mustafa Kemal…

Yukarıda yazdığım sözleri söyler!

Konuşmasına…

Efendiler diye başlar…

Beni milletim, Türk milleti, güvenine lâyık görerek bu hareketlerin başında bulundurdu. Bu görev ve işimin mutlu anısını duygulanarak sevinçle ve gururla saklıyorum. Görevlerini milletin vicdanından gelen gerçek ihtiyacına, yalnız onun yüksek fikrine uygun olarak yapmış olanlara özel bir vicdan rahatlığı ile bugün önünüzde bulunurken duyduğum mutluluğu ifade edemem.

Sonra…

Efendiler, tıpkı bugün gibi 1922 senesi Ağustosunun otuzuncu günü saat ikide, şimdi hep beraber bulunduğumuz bu noktaya gelmiştim. Bu üzerinde bulunduğunuz sırtlarda, kahraman Onbirinci Fırkamız, şu karşıki tepelerde muharebeye mecbur edilen düşman kuvayı asliyesine taarruz için yayılarak ilerlemekte bulunuyordu. Şu gördüğümüz Çal köyü alevler ve dumanlar içinde yanıyordu. Beni buraya kadar getiren sâikın ne olduğunu izah için hatırladığım bir iki noktayı burada tekrar edeceğim.

Sonra…

Arkadaşlar, haritada gördüğüm şey şu idi, ki ordularımız düşman kuvayi mühimmesini şimdiden, cenuptan, garptan ihataya müsait bir vaziyet almış bulunuyorlardı. Şu halde tasavvur ettiğimiz ve azamî netayiç temin edeceğini ümit eylediğimiz vaziyetler tahakkuk ediyordu.

Efendiler, Ağustosun otuz birinci günü takriben zevalde idi ki, yine bu Çal köyünde, yıkık bir evin avlusu içinde İsmet Paşa ve Fevzi Paşa ile buluştuk. Kırık kağnı arabalarının döşeme ve oklarına ilişerek bundan sonraki vaziyeti mütalâa ettik. Kazandığımız meydan muharebesinin bütün seferi hitama erdirebilecek bir azamet ve ehemmiyette olduğundan ittifak ettik. Şimdi Bursa istikametinde çekilen düşman kuvvetlerini mahvetmekle beraber bütün orduyu aslî ile bilâaram İzmir’e yürüyecektik.

Uzun bir konuşma yapar Atatürk!

Adeta savaşı anlatır!

Dehasının…

Planlarının…

Nasıl da işlediğini…

Anlatır!

30 Ağustos’a giden yolda…

Neler olduğunu…

4 gün boyunca…

Konuşmasına…

Büyük Önder…

Anlatır!

Ve en sonunda…

Efendiler, hâkimiyeti milliye öyle bir nurdur ki, onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar yanar, mahvolur. Milletlerin esareti üzerine kurulmuş müesseseler her tarafta yıkılmaya mahkûmdurlar. Avrupa’nın ortasından tâ Şark’ın öbür ucundaki binlerce senelik memleketlere bakacak olursak, Osmanlı İmparatorluğunun istihkak ettiği talihi daha güzel anlayabiliriz.

Der…

Ve böyle bitirir konuşmasını!

Efendiler, son sözlerimi münhasıran memleketimizin gençliğine tevcih etmek istiyorum. Gençler! Cesaretimizi takviye ve idame eden sizsiniz. Siz almakta olduğunuz terbiye ve irfan ile, insanlık meziyetinin, vatan muhabbetinin, fikir hürriyetinin en kıymetli timsali olacaksınız.

Ey yükselen yeni nesil! istikbâl sizindir. Cumhuriyeti biz tesis ettik; onu ilâ ve idame edecek sizsiniz.

Arkadaşlar, bu gaza ve şehadet diyarını terkederken ”Şehit Asker”i hep beraber hürmet ve tazimle selâmlayalım.

Atatürk diyor ya…

Ey yükselen nesil!

Bakıyorum ki…

30 Ağustos’u kutlamak demek…

Olmuş…

Konser!

Gençler…

Konserlerde…

Atatürk’ün…

O ilk 30 Ağustos Zafer Bayramı…

Kutlamasını…

Bilen yok!

O uzun konuşmanın her yeri…

Akıl dolu…

Fikir dolu…

Ve hayat dersleri dolu!

Bugün için…

Tecrübe ve ışık…

Amma ve lakin!

Anlayan kim ki?

 

 

30 Ağustos Zafer Bayramı, kutlu olsun!