20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü nedeniyle Tekirdağ Barosu Çocuk Hakları Komisyonu tarafından basın açıklaması gerçekleştirildi.
Çocuk Hakları Komisyonu Üyesi Av. Emre Can Pertevoğlu tarafından okunan basın açıklamasına Baro Başkanı Av. Egemen Gürcün, önceki dönem başkanlardan Av. Mehmet Nuri Saygun, Tekirdağ Barosu Disiplin Kurulu Başkanı Av. Hülya Yüce, Yönetim Kurulu Üyesi Av. Eray Tezcan ve komisyon üyeleri katıldı.
İşte Çocuk Hakları Komisyonu Üyesi Av. Emre Can Pertevoğlu’nun okuduğu açıklama:
“Bugün 1989 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda savaş, yoksulluk ve sefaletin hüküm sürdüğü coğrafyalarda yaşam mücadelesi veren çocukları korumak ve koşullarını iyileştirmek için imzalanan Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin 35. Yıl dönümüdür. Ülkemiz de 1990 yılından beri bu sözleşmenin taraflarından bir tanesi konumundadır. 35 yılın sonunda, bugün bu sözleşmenin koruduğu değerlerin ayaklar altına alındığını söylesek hiç de abartılı olmayacaktır. Gazze’de binlerce çocuğun her gün hayatını savaştan, yoksulluktan ve çaresizlikten kaybetmesi karşısında Uluslararası Adalet Divanı kararlarının bile uygulanmadığı bir hukuk düzenine hiç kimsenin ses çıkarmadığı gerçeği altında bu basın açıklaması yapılmaktadır.
Ülkemizde ise her gün başka bir çocuğun ihmal veya istismar edilmesi nedeniyle hayatını kaybettiği haberleriyle güne uyanıyoruz. Bölgemizde de bu tür üzücü hadiselerin son günlerde fazlasıyla yaşanmakta olduğu gerçeği ortadadır. Muhtemelen kim olduğunu bilmediğimiz bir sürü çocuğumuzun bu tür ihmal ve istismarların mağduru olduğu binlerce vakadan haberimiz olmamaktadır.
Haberimiz olanlar yalnızca; Diyarbakır İlinde 8 yaşındaki Narin Güran cinayeti, Zonguldak İli Çaycuma İlçesinde 2 yaşındaki bebeğe yönelik cinsel istismar neticesinde vefatı, İstanbul İli ve yaşadığımız ilin Çorlu İlçesinde bazı özel hastanelerde gerçekleşen kazanç uğruna kullanılan yenidoğan bebeklerin ölümleri ve yaşayan bebeklerin engelli kalmaları, yine yaşadığımız ilin Malkara İlçesinde 2 yaşındaki Sıla Bebeğe yönelik cinsel istismar neticesinde vefatı, Çerkezköy’de 9 aylık bebeğe yönelik cinsel istismar ve Marmaraereğlisi ilçesinde 15 yaşındaki iki kız çocuğumuzun ruhsatsız silah sebebiyle vefatı olayları hepimizi derinden etkilemektedir. Bu davaları, Tekirdağ Barosu Çocuk Hakları Komisyonu olarak, yargı mercilerinin süreci en hassas şekilde yürütmesi ve etkin bir yargılamanın sağlanması için hukuki süreci yakından takip edeceğimizi bildiririz. Türkiye’de yaşanan tüm elim olaylar göstermektedir ki hem toplumsal açıdan hem de hukuki açıdan kat etmemiz gereken çok mesafe var. Hepimize düşen ise farkında olmak. Bugün Çocuk Hakları Günü vesilesiyle kamuoyundaki farkındalığı artırmak amacıyla size ülkemizdeki ‘çocuk yoksulluğu’ sorunundan bahsetmek istiyoruz. Çocuk yoksulluğu toplumun kanayan yarasıdır. Bugün ülkemizdeki çocukların yüzde 40’ı yoksulluk veya sosyal dışlanma riski altındadır. Bu oran yaklaşık 10 milyon çocuğa isabet eder. Bir toplumda yoksul büyüyen çocuklar, iyi eğitim ve sağlığa erişemezler, suça yönelirler, aileleri gibi kendileri de yoksul olarak yaşamlarına devam ederler. Fiziksel ve ruhsal olarak yeterli bir yetişkine dönüşemeyen çocukların beşeri sermayesi zayıf kalır ve sonuçta nesiller arasında kısır bir yoksulluk döngüsü oluşur. Yoksul yetişkinlerin yoksun çocukları gelecekte de yoksul bir yetişkin olarak hayatına devam edecektir. Bu döngünün kırılmasının en önemli çaresi yoksul çocuklar için eğitim ve sağlığa erişim seferberliğidir. Eğitime ve sağlığa, yeterli beslenmeye, insani barınma şartlarına çocukların kolay erişebileceği bir toplumda, çok kısa sürelerde çocuk yoksulluğunu üreten bu kısır döngüden kurtulabiliriz. Ülkemizde yaşadığımız elim olaylar göstermektedir ki çocuklarımızın yoksulluğu, çocuklarımızın geleceklerinden önce yaşam hakkını tehdit ediyor.
HER ÜÇ ÇOCUKTAN BİRİ YETERSİZ BESLENMEKTE
Geçtiğimiz günlerde İzmir’de beş çocuğun sobadan çıkan yangında hayatını kaybetmesi birçok gerçeği yüzümüze tekrar vursa da kamuoyuna bu sorunun münferit olmadığını, sistematik olarak yoksulluk yüzünden bu tür yangınların birçok çocuğun canını aldığını hatırlatmak isteriz. İzmir’deki hayatını kaybeden çocukların yaşam şartlarının kamuoyuna yansıyan boyutu bu ölümlerin doğrudan yoksullukla ilgili olduğunu göstermektedir. Türkiye’de 2022 yılından bu yana en az 65 çocuk ev içinde gerçekleşen yangınlar sonucu hayatını kaybetmiştir. Bu çocukların ölüm nedenleri incelendiğinde bu ölümlerin tamamının önlenebilir sebeplerden kaynaklandığı görülmektedir. Bu sebeplerin çoğunun çocukların yaşam şartlarının iyileştirilmesi durumunda gerçekleşmeyeceği gerçeği bugün yüreğimizi daha da sızlatıyor. Bu yangınlara bakıldığında çoğunluğun ya sobadan, ya ahşap evin yanmasından ya da elektrik kablosunun alev alması gibi tamamı önlenebilir sebepler nedeniyle gerçekleştiği kamuoyunun malumudur. Tüm vakalar hakkında detaylı bilgiye sahip olmamakla beraber bu ölümlerin çoğunun yoksulluğun yenilmesiyle aşılabileceği açıktır. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre yılda bir milyon çocuk yetersiz beslenme nedeniyle hayatını kaybetmektedir. UNICEF’e göre dünyada her üç çocuktan biri yetersiz beslenmektedir ki bu oran 200.000.000 çocuk demektir. Ayrıca dünyada iki yaşından küçük üç çocuktan biri yetersiz gıda alarak büyümektedir. Bugünkü tabloya bakıldığında dünyada çocuk yoksulluğunu yok edebileceğimiz bir noktadan çok uzaktayız. Üstelik savaşlar çocuk yoksulluğunu artırıyor. Bunun dışında yetersiz beslenmenin en önemli sonuçlarından biri de çocukların fiziksel ve manevi gelişiminde yaşadıkları sorunlardır. Araştırmalara göre yeterli beslenemeyen çocuklarda boy kısalığı, bodurluk, öğrenme güçlükleri, konsantrasyon eksiklikleri, bilişsel gelişimde gerilik, davranışsal sorunlar, huzursuzluk ve hiperaktivite sorunları baş göstermektedir. Bu bakımdan ülkemizde son yıllarda yoksulluğun derinleşmesi, çocukların yetersiz beslenmesi ile ilgili sorunların büyümesine de yol açmaktadır. Türkiye’de artan yoksulluk nedeniyle çocukların yeterli gıdaya erişimi gitgide daha da zorlaşmaktadır. Ülkemizde alt gelir grubu ailelerin çocukları zaten risk altında iken, son zamanlarda ekonomik durumun ağırlığı, yeterli beslenemeyen çocuk sayısının artmasına da neden olmaktadır. Basında çıkan haberlerden öğrendiğimiz kadarıyla çocuklarını aç şekilde okula göndermek zorunda kalan veliler, okullarda çıkan yemeklerin yetersizliği gibi sorunlar yeterli gıda sorununu daha da derinleştirmektedir. Açlık ve yeterli beslenmeme, okullarda başarısızlığa ve çocuk işçiliğine kadar birçok başka soruna da zemin hazırlamaktadır. Çocuklar yeterli beslenemedikleri için bilişsel olarak eğitime adapte olamamakta ya da uzun vadede okulu terk etme yoluna dahi başvurmaktadır. Çocuk geleceğini değil, gününü kurtarabilme gayesiyle okulu terk etmekte ve erken yaşta iş aramak zorunda kalmaktadır. Her gün gözümüzün önünde, sanayide, hizmet sektöründe her yerde okulda olması gereken çocukların iş hayatında emeği ile para kazanmaya çalıştıklarını görmekteyiz. Bir zamanlar övgü ile bahsedilen zorunlu eğitim sisteminin ikinci ve üçüncü kısmı böyle durumlarda yoksul çocuklar için pek işlemediği de açıktır.
UCUZ İŞ GÜCÜ OLARAK GÖRÜLMEKTE
Kamuoyuna yansıyan verilere göre 2024 yılında okulda olması gereken 2.009.480 lise öğrencisi, örgün öğretimin dışındadır. Yine açık ortaokula giden öğrenci sayısı önceki yıllara göre iki kat artmış durumdadır. Bu çocukların MESAM’lara yönlendirilmesi bir devlet politikası halini almış gibi gözükse de işverenler tarafından bu çocukların ucuz iş gücü olarak görüldüğü eleştirileri hak verilmeyecek gibi değildir. Çünkü bu çocukların iş ve iş güvenliği mevzuatına uygun olarak çalıştırıldığına ilişkin kamuoyuna yansıyan raporlar ve basında çıkan haberler göstermektedir ki çocukların MESAM’lara yönlendirilmesiyle çocuk yoksulluğu arasında kökten bir bağlantı bulunmaktadır. Bu çocuklar iş öğrenmek için değil, evlerine para götürebilmek için MESAM’lara başvurmaktadırlar. Türkiye’de çocuk işçi sayısını belirtmek gerekir: İstatistiklere göre 15-17 yaş arasında çırakları da sayarsak her beş çocuktan biri iş gücü piyasasındadır. Bu sayı resmi rakama göre belirlenmiş sayıdır ve 15 yaşından küçük çocukların çalıştırılmasına özellikle tarım alanlarında mevsimsel işçi olarak çalışan çocuklara ilişkin elimizde net bir veri bulunmamaktadır. Öte yandan kayıtsız çalıştırılan çocukların sayıları da eklendiğinde ortaya çıkacak tablo çok daha vahim olacaktır. Türkiye’de çocukların çalıştırılmasıyla ilgili başka bir temel sorun iş güvenliğine uygun şekilde çalıştırılmadıklarıdır. Türkiye’de çocukların iş kazalarına maruz kalma oranı çok yüksektir. Bu konuda yapılmış bir çalışmaya göre Türkiye’de son 11 yılda en az 695 çocuk hayatını kaybetmiştir. Ölen çocukların önemli bir kısmının mevsimsel tarım işçisi olması dikkat çekicidir. Yani bu çocuklar, iş öğrenirken, eğitim faaliyeti sırasında değil, bildiğimiz günlük yevmiyesini çıkartmaya çalışırken hayatlarını kaybetmektedirler. Çocuk yoksulluğu ile ilgili başka bir husus da çocukların suça itilme oranının artmasıdır. Yoksulluk, eğitime ve sağlığa erişimi engellediği gibi aynı zamanda çocukların beşeri sermayesini geliştirmesini de engellemektedir. Yoksulluk ve buna bağlı sorunlarla günlük olarak mücadele eden çocuk, suç örgütlerinin istismarına açık hale gelmektedir. Şu unutulmamalıdır: Yoksul mahallelerde çocukların suça itilmesindeki oranların yüksek olmasının tek bir sebebi vardır: Çocukların Yoksul Olması! Örneğin, yaşadığımız şehirde bir mahalledeki suça itilme oranının başka bir mahalleden kayda değer biçimde yüksek olması tamamen oradaki çocukların yoksulluğu ile ilgilidir. Devlet suçla mücadele ederken, aslında ilk olarak yoksullukla mücadeleyi hedef haline getirmelidir. Son olarak belirtmemiz gerekir ki, bir ailenin yoksul olması çocuklarının devlet tarafından koruma altına alınmasını gerektirmez. Kamuoyunda çocuk yoksulluğuna bağlı elim olaylar sonucunda çocukların devlet korumasına alınması gerektiğine ilişkin çok fazla olaya rastlamaktayız. Çocuk Koruma Kanunu’na göre bir çocuğun devlet tarafından kurumda bakım ve korumaya alınması son çaredir. Esas olan toplum olarak, çocuğun yoksulluğunun yenilmesinde sorumluluğun paylaşılmasıdır. Bu bakımdan ilk öncelik yetkili devlet kurumlarına düşer. Devlet; Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni imzalayarak, hem dünyaya hem de kendi ülkesinde yaşayan herkese ve özellikle çocuklara bu hakları koruyacağına söz vermektedir. Aynı zamanda hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti, Anayasası ile çocukları koruyacağını Anayasanın 41. maddesiyle hüküm altına almıştır. Bu söz gereği devletin tüm kurum ve kuruluşları, bütün kamu görevlileri etkin bir şekilde çocuk yoksulluğu ile mücadele etmekle görevlidir.
ÜZERİMİZE DÜŞEN NE VARSA HAZIRIZ
Tekirdağ Barosu Çocuk Hakları Komisyonu olarak bu konuda üzerimize düşen ne varsa yapmaya hazır olduğumuzu, tüm enerjimizi, bilgi ve birikimimizi bunun için kullanacağımızı kamuoyuna saygı ile bildiririz. Dünyayı çocuklar için yaşanabilir hale getirebilmek ümidiyle…”