Çerkezköy’de geçtiğimiz günlerde yaşanan vahşet hepimizin içini yaktı. Bir kedinin dört ayağının kesilmiş halde bulunması, yalnızca hayvanlara değil insanlığımıza da vurulan ağır bir darbeydi. Çünkü hayvan sevgisi, aslında insan sevgisinden bağımsız düşünülemez.
Her olaydan sonra olduğu gibi bu defa da “Sokak Hayvanlarını Koruma Kurulu” toplandı. Vali başkanlığında, belediyelerden temsilciler, barodan avukatlar, veterinerler… Masada birçok isim var. Ama işte tam da burada insanlar inanmıyor bu toplantılara. Çünkü yıllardır aynı senaryo sahneleniyor. Dosyalar, raporlar, incelemeler… Fakat sokaklar hâlâ sahipsiz canların çığlıklarıyla dolu.
Tekirdağ Barosu’nun hayvan hakları konusunda verdiği mücadele takdire şayan. İlçelerde yapılan incelemeler, hazırlanan raporlar hep aynı tabloyu çiziyor: Hayvan barınaklarının yetersizliği, sokak hayvanlarının açlığı, bakımsızlığı, hastalıklarla boğuşmaları… Kâğıt üzerinde alınan kararlar sahada bir türlü karşılık bulmuyor.
Çerkezköylü hayvanseverler bu nedenle öfkeliler. “Kurullar toplanıyor, peki sonuç nerede?” diye soruyorlar. Çünkü onlar her gün aç kalan bir köpeğin gözlerine, yaralı bir kedinin sessiz yardım çağrısına tanıklık ediyorlar. Onlar için mesele yalnızca hayvan sevgisi değil; vicdan, sorumluluk ve yaşama hakkına saygı meselesi.
Şunu unutmamak gerek: Bir şehrin medeniyet seviyesi, binalarının yüksekliğiyle, yollarının genişliğiyle ölçülmez. Sokaklarında yaşayan canlara nasıl davrandığıyla ölçülür. Bir kedinin dört ayağını kesmek, sadece o hayvanı sakat bırakmak değil; hepimizin insanlığından bir parçayı kesip atmaktır.
Artık raporların ötesine geçme, gerçek çözümler üretme zamanı. Barınakları iyileştirmek, veteriner desteğini artırmak, kalıcı kısırlaştırma ve beslenme projelerini hayata geçirmek mümkün. Tekirdağ’ın, Çerkezköy’ün buna ihtiyacı var. Çünkü hayvanların çığlığını duymayan bir toplum, er ya da geç kendi vicdanının sessizliğiyle baş başa kalır.